Beyin Sarsıntısı
8 Kasım 2012 Perşembe
20 Mayıs 2011 Cuma
Neden..?
11 Mayıs 2011 Çarşamba
16 Mart 2011 Çarşamba
Leyla'nın Olayı Ne..!?!?
Ferhat ile Şirin,
Kerem ile Aslı,
Yusuf ile Züleyha,
ve hatta
Romeo ve Julliet
olup da neden
Leyla ile Mecnun..?!?
(konsept için Yılmaz Özdil'e teşekkürler)
Kerem ile Aslı,
Yusuf ile Züleyha,
ve hatta
Romeo ve Julliet
olup da neden
Leyla ile Mecnun..?!?
(konsept için Yılmaz Özdil'e teşekkürler)
Taksimli Hasan Kesen: Zihinler Kesikti Hocam, Çalışamadım
Neymiş efendim, bazı bloglar LigTV maçlarını kırıp yayınlıyormuş... Ben de tasvip etmiyorum, hatta isterseniz kınarım da... Ama işgüzar yasa uygulayıcılarımız, son derece kolay bir işlem olan bu arkadaşları ve web sitelerini bulup cezalandırmak yerine bütün blog alemini kapattılar... Bu tam "Okullar olmasa milli eğitimi o kadar güzel yönetiriz ki.." mantığının bir türevi... Allahtan bu defa rezalet youtube kadar uzun sürmedi...
Bu ülkede bilişim suçları konusunda uzmanlaşmış bir mahkeme kurulana kadar bu ve benzeri olaylar devam edecektir... Biz de aralarda ne kurtarırsak....
Bu ülkede bilişim suçları konusunda uzmanlaşmış bir mahkeme kurulana kadar bu ve benzeri olaylar devam edecektir... Biz de aralarda ne kurtarırsak....
11 Şubat 2011 Cuma
Mim7: Bülent Ortaçgil - Sen
Yalan yok, zaman zaman internetten müzik indiriyorum ve paylaşıyorum vs... Ama bazı isimler vardır ki yeni albümlerini ille de para verip alırım ve bu isimlerin müzik yapmaya (maddi ya da manevi anlamda) devam etmek istemesine kendimce katkıda bulunurum... Bülent Ortaçgil de bunlardan bir tanesi... Zaten sanırım kendisini canlı performanstan ziyade albüm kayıtlarından dinlemeyi tercih ediyorum... Çünkü bugüne kadar izlediğim birkaç canlı performansında keyiften ziyade gerilim verdi (Bahar şenliği çerçevesindeki ODTÜ Stadyum konserinde "göz temasının kesilmemesini" istemişti... oldu... belki 5,000 kişi vardık yahu)...
Neyse dağıtmayalım... Büyük usta, 7 yıllık aradan sonra 2010 yılının sonunda "Sen" isimli son albümünü çıkardı... İlk dinleyişten itibaren albümün havası hoşuma gitti... Sanırım Bülent Ortaçgil, en son albümü Gece Yalanları'ndan (2003) bu yana içinde kalan şehirli sıkıntıları neredeyse tamamen atmış ve Bozburun'daki hayatından duyduğu memnuniyeti Sen'e yansımış... Buna mukabil, Gece Yalanları'ndaki sıkıntılı havadan sonra Sen'deki en karamsar sözlü şarkılar bile melodisiyle hoşa gidiyor...
Sen'deki bir başka önemli ayrıntı ise yaylıların albümü neredeyse ele geçirmiş olması... Zaten Gece Yalanları'nda ufak ufak kendisini gösteren yaylı düzenlemeleri Sen'deki her şarkıda hissediliyor... Aynı, Ortaçgil'in müzik direktörlüğünü yaptığı Zuhal Olcay'ın Başucu Şarkıları 1 ve 2 arasındaki fark gibi... Sen'deki yaylılar, albümde bulduğum pozitif havanın başlıca sebebi... Ama bazen de bu kadar usta bir ekibin elinden çıkmış şarkılar için yaylılar biraz "klişe" cümlelerde sıkışık kalmıyor değil...
Albümdeki favori şarkım Denize Doğru... Yukarıda anlattığım şehrin ve sıkıntılarının geride kalması ve denize gidişi çok güzel anlatıyor ve denizle ilişkisi nötr olan beni bile gaza getiriyor... Ayrıca Bülent Ortaçgil'in bazı şarkılarında çok güzel yaptığı kelime oyunları da burada çok keyifli bir şekilde karşımıza çıkıyor... Bir sürü şey anlatıyor ve sonunda "denize doğru" dediği zaman anlamlı bir son oluyor... Hadi minik bir kuple sunayım size...
Keza Adalar da denize duyulan sevginin bir göstergesi: "Adalar, artık dar gelir bu odalar"
Bundan başka bir de Telefon şarkısı var ki benim gibi cep telefonu manyaklığına sinir olan birisi için çok güzel bir taşlama...
Sen'e genel olarak bakarsak, mesela 2. Perde kadar bütün şarkılarıyla süper bir albüm değil ama yine de alınıp dinlenmeye fazlasıyla değer... Tavsiye ederim...
Neyse dağıtmayalım... Büyük usta, 7 yıllık aradan sonra 2010 yılının sonunda "Sen" isimli son albümünü çıkardı... İlk dinleyişten itibaren albümün havası hoşuma gitti... Sanırım Bülent Ortaçgil, en son albümü Gece Yalanları'ndan (2003) bu yana içinde kalan şehirli sıkıntıları neredeyse tamamen atmış ve Bozburun'daki hayatından duyduğu memnuniyeti Sen'e yansımış... Buna mukabil, Gece Yalanları'ndaki sıkıntılı havadan sonra Sen'deki en karamsar sözlü şarkılar bile melodisiyle hoşa gidiyor...
Sen'deki bir başka önemli ayrıntı ise yaylıların albümü neredeyse ele geçirmiş olması... Zaten Gece Yalanları'nda ufak ufak kendisini gösteren yaylı düzenlemeleri Sen'deki her şarkıda hissediliyor... Aynı, Ortaçgil'in müzik direktörlüğünü yaptığı Zuhal Olcay'ın Başucu Şarkıları 1 ve 2 arasındaki fark gibi... Sen'deki yaylılar, albümde bulduğum pozitif havanın başlıca sebebi... Ama bazen de bu kadar usta bir ekibin elinden çıkmış şarkılar için yaylılar biraz "klişe" cümlelerde sıkışık kalmıyor değil...
Albümdeki favori şarkım Denize Doğru... Yukarıda anlattığım şehrin ve sıkıntılarının geride kalması ve denize gidişi çok güzel anlatıyor ve denizle ilişkisi nötr olan beni bile gaza getiriyor... Ayrıca Bülent Ortaçgil'in bazı şarkılarında çok güzel yaptığı kelime oyunları da burada çok keyifli bir şekilde karşımıza çıkıyor... Bir sürü şey anlatıyor ve sonunda "denize doğru" dediği zaman anlamlı bir son oluyor... Hadi minik bir kuple sunayım size...
Keza Adalar da denize duyulan sevginin bir göstergesi: "Adalar, artık dar gelir bu odalar"
Bundan başka bir de Telefon şarkısı var ki benim gibi cep telefonu manyaklığına sinir olan birisi için çok güzel bir taşlama...
Sen'e genel olarak bakarsak, mesela 2. Perde kadar bütün şarkılarıyla süper bir albüm değil ama yine de alınıp dinlenmeye fazlasıyla değer... Tavsiye ederim...
8 Şubat 2011 Salı
Kampanya No:3 - Kadınların Kamuya Açık Yerlerde Sohbet Etmesi Yasaklansın
Şimdi baştan söyleyeyim; seksist, maço falan değilim (evliyim bir kere, nasıl olabilirim ki.!) ama bazen gerçekten sinirlerim zıplıyor.... Neden bahsettiğimi başımdan geçmiş örneklerle anlatmaya çalışayım...
Örnek 1: Ankara'da bir AVM'nin yemek bölümü... Bir işletmemiz satış politikasını, belirli fiyatlara sattığı 3 ayrı boy tabağa istediğimiz kadar doldurmamız üzerine kurmuş... Tüketici gidiyor, parasını ödüyor ve kasadan aldığı tabağını doldurmaya başlıyor... Yani doğru akış siyah okların gösterdiği gibi... Ben de bunu yaptım ve yemek seçmekteyim.. Yaklaşık 1 dakika sonra iki tane bayan birbirleriyle konuşarak geliyor, birbirleriyle konuşarak ödeme yapıyor ve birbirleriyle konuşarak büfenin diğer başına gidiyor (kırmızı çizgiler)... E tabi ister istemez yollar çakışıyor... E tabi ister istemez iki bayanın ters ters bakışlarıyla tepsimi çekip kendilerine yol veriyorum...
Örnek 2: Aynı gün, öğle yemeği için AVM'den çıkılmış ve işe dönmek için taksiye binilmiş... Yolumuz gereği bir yoncadan çıkıp alt yola inmemiz gerekiyor... Çoğu yoncada olduğu gibi burada da işin normali, alt yoldan çıkan araçların (siyah araç ve çizgiler) fazla oyalanmadan üst yola kaynaşmaları ve böylece üstten alta inecek araçların da (mavi araç ve çizgiler) arkadan gelen trafiği engellemeden yoncaya girebilmesi üzerine kurulmuş... Ama biz ve dört araç daha şekilde kırmızı ile gösterilen vatandaş yüzünden bunu beceremiyoruz... Taksici homurdanıyor... ve en sonunda kırmızı aracın içini görebilecek duruma geliyoruz... iki bayan sohbet ediyor ve sürücü hanım trafik akışının kendisinden ne beklediğini farketmeden, yola sadece arada bir göz atıyor...
Örnek 3: Dün akşam saat 17:30'da diğer fanilerle birlikte işten çıkabilmek için asansörlere yöneliyoruz... Tam da koca binanın boşalma saati ve zaten zor gelen asansörlerdeki her santimetre kare değerli... Ama biz bindiğimiz sıra içeride bulunan 3 bayan (tabi ki kırmızı olanlar) konuşabilmek için öyle ters bir şekilde konumlanabilmişler ki 16 kişi alabilen asansör 12 kişiyle aşağı iniyor ve kapının ağzında olduğumuz için ara katlardaki her duruşta içeri giremeyen kişilerin üzgün ve kızgın bakışlarına biz maruz kalıyoruz...
Aslında bu kampanyayı her kadını kapsayacak şekilde yapmayabiliriz... Benim örneklerim hep orta yaşlı, iyi kötü bir işi olan, çocukları çeşitli seviyelerde okula giden, elleri alışveriş poşetli çok basmakalıp tiplerdi... Ama kampanyayı "bazı kadınların kamuya açık yerlerde sohbet etmeleri yasaklansın" falan gibi yaparsam da hiç kimse üzerine alınmaz, havada kalır...
Örnek 1: Ankara'da bir AVM'nin yemek bölümü... Bir işletmemiz satış politikasını, belirli fiyatlara sattığı 3 ayrı boy tabağa istediğimiz kadar doldurmamız üzerine kurmuş... Tüketici gidiyor, parasını ödüyor ve kasadan aldığı tabağını doldurmaya başlıyor... Yani doğru akış siyah okların gösterdiği gibi... Ben de bunu yaptım ve yemek seçmekteyim.. Yaklaşık 1 dakika sonra iki tane bayan birbirleriyle konuşarak geliyor, birbirleriyle konuşarak ödeme yapıyor ve birbirleriyle konuşarak büfenin diğer başına gidiyor (kırmızı çizgiler)... E tabi ister istemez yollar çakışıyor... E tabi ister istemez iki bayanın ters ters bakışlarıyla tepsimi çekip kendilerine yol veriyorum...
Örnek 2: Aynı gün, öğle yemeği için AVM'den çıkılmış ve işe dönmek için taksiye binilmiş... Yolumuz gereği bir yoncadan çıkıp alt yola inmemiz gerekiyor... Çoğu yoncada olduğu gibi burada da işin normali, alt yoldan çıkan araçların (siyah araç ve çizgiler) fazla oyalanmadan üst yola kaynaşmaları ve böylece üstten alta inecek araçların da (mavi araç ve çizgiler) arkadan gelen trafiği engellemeden yoncaya girebilmesi üzerine kurulmuş... Ama biz ve dört araç daha şekilde kırmızı ile gösterilen vatandaş yüzünden bunu beceremiyoruz... Taksici homurdanıyor... ve en sonunda kırmızı aracın içini görebilecek duruma geliyoruz... iki bayan sohbet ediyor ve sürücü hanım trafik akışının kendisinden ne beklediğini farketmeden, yola sadece arada bir göz atıyor...
Örnek 3: Dün akşam saat 17:30'da diğer fanilerle birlikte işten çıkabilmek için asansörlere yöneliyoruz... Tam da koca binanın boşalma saati ve zaten zor gelen asansörlerdeki her santimetre kare değerli... Ama biz bindiğimiz sıra içeride bulunan 3 bayan (tabi ki kırmızı olanlar) konuşabilmek için öyle ters bir şekilde konumlanabilmişler ki 16 kişi alabilen asansör 12 kişiyle aşağı iniyor ve kapının ağzında olduğumuz için ara katlardaki her duruşta içeri giremeyen kişilerin üzgün ve kızgın bakışlarına biz maruz kalıyoruz...
Aslında bu kampanyayı her kadını kapsayacak şekilde yapmayabiliriz... Benim örneklerim hep orta yaşlı, iyi kötü bir işi olan, çocukları çeşitli seviyelerde okula giden, elleri alışveriş poşetli çok basmakalıp tiplerdi... Ama kampanyayı "bazı kadınların kamuya açık yerlerde sohbet etmeleri yasaklansın" falan gibi yaparsam da hiç kimse üzerine alınmaz, havada kalır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)